Elimizden geleni yapıyor muyuz? Yada yaptığımız elimizden gelenler mi?
İnsan ne için yaşar? Kendi için demez kimse, cevaplar hep aynıdır. Onur, gurur, aşk gibi
Altın ve Bakır / Gold and Chopper / Tela va Mes
Filmin Yönetmeni Homayoun Assadian.
Senarist Hamed Mohhamadi
Seyyid Rıza başarılı bir eğitime rağmen öğrenme isteği, arzusuyla Tahrandaki medreseye eğitimini tamamlamak için gelir. Eşi Zehra ve 2 çocuğu da Seyyid Rıza ile beraber gelir. Zehra, kendisini eşinin ve çocuklarının hizmetine adamıştır.
Seyyid tüm zamanını eğitimine harcarken Zehra'nın hastalığı ortaya çıkmıştır.
Seyyid için zor zamanlar kapıdadır. Eğitimini aksatmasın diye Zehra belli etmemeye çalışsa da bünyesi artık kaldırmaz ve gittikleri hastanede Zehra'nın MS hastası olduğunu öğrenirler.
Seyid'in dönüşümü Zehra'sının hastalığından sonra başlar.
Seyyid'in terbiyesi, olgunlaşması medresedeki eğitime hiç benzemez.
Bu arada
Zehra neden hasta olduğundan utanır?
Örtü ile yüzünü neden gizler?
Hasta olmak ayıp mı ki?
Zehra ne kadar utanıyorsa Seyyid te o kadar zorlanıyordu aslında. Bütün yükünü çeken biricik eşi Zehrası gittiğinde sanki eli ayağı gitmişti. Kucağında çocuğu ile kapı önlerinde ders dinleyecek, yemek yapıp çocuk yıkayacaktı.
Komşusu Ayda zihin engeline rağmen engel olamıyordu kendine. Kapıdan içeri girdiğinde yanan soğanları gördü "Yanıyor" dedi "Ciğerim yanıyor" tam da Seyyid'in, Zehra'nın içinden geçenleri tercüme etti sanki.
Zehra evde istirahat edeceği zaman yüreği el vermedi, bir şeyler yapmaya çabaladı, düştü kalktı, yetersiz kaldı kendince Zehra...
Kendine kızdı eşine söylendi, aşağılanmış Hissetti aslında. Kendi mutfağına giriyordu Seyyid. İkisi de gerilince 8 senelik evlilik hayatlarında ilk defa birbirlerine seslerini yükselttiler.
Ama olgunlaşmaları için güzel bir fırsata çevirdiler hemen bu tartışmayı da.
Zehra Sedat:"Sen bana daha önce asla bağırmamıştın. Maşallah sesin de..."
Seyyid Rıza: "Eğer sana bir daha sesimi yükseltirsem Allah beni affetmesin... Tabi senin de sesin..."
İlk sahnelerde metroda kitap okuyan Seyyid. Şiir kartları satan kız ve çevresiyle ilgilenmeyen bir Seyyid vardı.
Son sahnelerde yine metroda elinde ailesi için yaptığı alışveriş paketleri, satıcı kızdan aldığı şiir kartı ve verdiği şeker ile kendini belli eden dönüşüm, fedakarlığın, minnettarlığın hikayesi...
bakırın altına dönüşme hikayesi.
"Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı..Bir hazine ya da bir kimya, bir iksir. Mutluluğun sırrını yanlış şeyde arıyorlar. Orada olmadığı malumdur. Bu hazineyi hayal edenler, bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar. Tüm bu mantık tek kelimeyle özetlenebilir: İster buna anahtar deyin, ister remz (şifre) . Ama hiç de öyle karmaşık değildir bu. Yüce Allah bu remzi Hz. Musa'ya bir kelimede söyledi: Buyurdu: Benim için sev, benim için buğz et. İşte bundan ötürü, tüm amellerin kabulünün remz'i "velayet"tir. Allah için sevmek. Allah kimleri seviyorsa, sen de onları seversin. Allah' tan ötürü sevmek, Allah için sevmek. Kaş ve göz; dış görünüş için değil...Hatta kendi gönlünüz için değil. Sadece Allah için! Eğer sevginin kriteri Allah olursa, kimse sizi takdir etmese de yine seversiniz. Vefasızlık görseniz de doğru olanı yapmaya devam edersiniz. Bu menzile varamayıp yarı yolda kalanlar Allah için çalışmıyorlar. Bu yolda Allah için ne kadar zorluk çekerseniz, daha çok Allah' a yakınlaşırsınız.
"Onun aşkının kimyasından,
Bu kara yüzüm altın oluverdi.
Evet; senin lutfunun mutluluğuyla,
Toprak altın olur." (Şirazi)
İnsanların arayıp durduğu bu kimya, aşktır. Gerisi çer çöptür. Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı...!
Çünkü aşk ilmi hiç bir kitapta yazmaz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder