12 Eylül 2017 Salı

Beklemek ...


“Evvela sebebi sırrı-ı ihlastır. Çünkü dünyada muvakkat zevkler, kerametler; tam nefsini mağlup etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevi ameline bir sebep teşkil eder, ihlası kırılır. Çünkü amel-i uhrevi ile dünyevi maksatlar, zevkler aranılmaz, aranılırsa sırrı-ı ihlası bozar.” 

“Görüyorum ki, şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.”
Bediüzzaman Said Nursî 


Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma…
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî


Ey oğu!

Dünya ile âhireti biraraya getir. Her ikisini de aynı yere koy. Kalbin dünya ve ahiret düşüncesinden arınmış olarak ve çırıl çıplak bir şekilde Mevlan ile tek başına ol. Allah'tan başka herşeyden arınmadıkça Ona yönelme. Halka bağlanıp kalarak Haktan ayrı kalma. Bütün bu sebepleri kopar, at. Allah'a giden yoldaki engelleri birer birer bertaraf et. Bütün bunları yaptıktan sonra dünya ve âhireti bıraktığın yere var. Dünyayı nefsine ver, âhireti kalbine koy, Mevlâyı da özünde tut.
Abdülkâdir Geylânî



Zaman akıp giderken harcanan değerli vakit ne için geçiyor. Bu aralar bunu düşünür oldum. Neredeyse tüm vaktimi aslında çok ta önemli olmayan işlere mi ayırıyorum? Ne evet ne hayır. Şimdilerde beklemedeyim sadece.

Peki neyi bekliyorum acaba, neyin olmasını bekliyorum? Yada oldurmaya çalıştığım şey gerçekten nedir?

Aslında hayatımı bir oyuna benzetir oldum. Hani yeni başladığın ve nasıl ilerleyeceğini bilmediğin oyunlardan, ama gidilecek yol, yapılacak görevler hep bellidir. Bunun dışında hareket alanın yoktur. Neden oynarız oyunları? Prensesi kurtarmak, en güçlü olmak, yarışı kazanmak? Sonunda hep bir zafer vardır. Bunu bilip oyunu oynar, o kurulu düzende yaptıklarımızı kendi başarılarımız sanarız. Yada en çok hata yapar, tekrar başlarız yada sıkılır bırakırız.

Kendi yaşamımızda hata yaptığımızda geri dönüş yoktur.Ancak telafi edebiliriz. Sonun nasıl biteceğini ise bilmiyoruz. Kocaman bir soru işareti. ? ? ?

Dönelim başa ...

Kendime 'neyi bekliyorum' demiştim. Neyi oldurmaya çalışıyorum mesela?
Önce şunu itiraf edeyim, zamanımın büyük çoğunluğunda o anı geçirecek eylemlerle uğraşmaktan gerçekte ne yaptığımı, neden çalıştığımı, kim için uğraştığımı düşünmüyor, bilmiyorum. Zaman su gibi akıp geçerken susuzluktan dudaklarım kuruyor da farkında değilim.

 Bunun gibi nadir zamanlarda ise gelecek hayalleri kurarken ne nasıl olur diye düşünüyorum.

Neyi beklediğimi hala söyleyemedim. Sanırım bilmiyorum. Aslında istediğim şeyler genelde bencilce olan istekler, arzulardan ibaret. Herkesle iyi geçinen, işinde başarılı, evinde huzurlu, eşiyle mutlu, maddi sorunları olmayan,  yani herkesin oldurmaya çalıştığı standart bir hayat.

Bencilce dedim, çünkü bu istekler kendimi düşünerek istediğim şeylerden ibaret. Mesela birisiyle sizi mutlu ettiğinde görüşmek istersiniz. Kızdığında yada mutsuz ettiğinde ise görmek istemezsiniz ya hani, onun gibi diyebilirim. Eğer bencil olmasaydık kendi mutluluğumuz olmasa dahi değer verdiğimiz kişi için o duruma katlanırdık.

Şunun farkındayım ama, şuan zaman beni olgunlaştırıp pişiriyor. En azından fikirlerime etrafımda değer verdiğim insanları da katmam gerektiğinin biliyorum. Böyle daha mutlu oluyorum.

Aslında önemli olan beklerken, beklentiye girmemek.
Yanlış anlaşılmasın sakın, beklentiden kastım kendimle ilgili. Sonu nasıl biterse hayırlısı olduğunun farkında olmak, sabretmek ve çokça şükür etmek. Kaçan dünyevi meşguliyetlerin önemli olmadığını bilmek. Kalp kırmadan, kırsa bile gönül almasını bilenlerden olmak. Ahiret inancı olanlar için geçen bunca zamanda neleri kaçırdığını düşünmek gerek.

Enerjimi etrafıma yaymalıyım, yaymalıyım ki karşılık gelsin. Dünya daha güzel bir yer olsun. Hani derler ya "herkes kapısının önünü süpürge heryer tertemiz olur" bende önce kendimden başlamalıyım. Ahireti kazanmaya ve sevdiğim insanların beni oraya yönlendirmesine ihtiyacım var.

Düşünsenize, cennette sevdiğiniz insanlarla berabersiniz, peygamberimize, aline ve ashabına komşusunu. Bundan ala hedef, mutluluk mu olur.

Asıl saadeti bulacağımız yeri bekliyoruz.
Elimizden tutup bize cennet kapılarını açacak güzel insanları bekliyoruz.


Selam ve dua ile..

10 Eylül 2017 Pazar

Sadık dost... Hachiko



Kelimelere dökmenin zor olduğu filmlerden biri,  dostluğun, sadakatin,  sevginin hikayesi

Hachi sahibi öldükten sonra yıllarca aynı yerde neden bekler sizce

Özlediği için mi?
Alışkanlık olduğundan mı?
Eski günlerin hatırına mı?
Sahibine duyduğu sadakatten mi?
Hepsi belki de

Ama bizce asıl sebebi Hachi nin topu.

Hani filmin başlarında topu getirmesini istiyordu, zorlamadan, ısrar etmeden, bağırıp çağırmadan. Koca adam yere kadar eğilip ağzıyla topu alıyor nasıl yapacağını gösteriyordu.

Başta atılan adamlar sağlamdı, profesör Hachi'ye örnek oldu, sadakat ve sevgi de öylece gelişip böyle muhteşem bir hikayeye dönüştü.

Bakan gözler
Gören gözler

Birbirinize nasıl bakıyorsunuz, ne görüyorsunuz, ne bekliyorsunuz.

İyi seyirler...



9 Eylül 2017 Cumartesi


Bu aralar ben :D

Bir film ... Altın ve Bakır / Gold and Chopper / Tela va Mes

Elimizden geleni yapıyor muyuz? Yada yaptığımız elimizden gelenler mi?
İnsan ne için yaşar? Kendi için demez kimse, cevaplar hep aynıdır. Onur, gurur, aşk gibi

Altın ve Bakır / Gold and Chopper / Tela va Mes
Filmin Yönetmeni Homayoun Assadian.
Senarist Hamed Mohhamadi



Seyyid Rıza başarılı bir eğitime rağmen öğrenme isteği, arzusuyla Tahrandaki medreseye eğitimini tamamlamak için gelir.  Eşi Zehra ve 2 çocuğu da Seyyid Rıza ile beraber gelir. Zehra, kendisini eşinin ve çocuklarının hizmetine adamıştır.

Seyyid tüm zamanını eğitimine harcarken Zehra'nın hastalığı ortaya çıkmıştır.




Seyyid için zor zamanlar kapıdadır. Eğitimini aksatmasın diye Zehra belli etmemeye çalışsa da bünyesi artık kaldırmaz ve gittikleri hastanede Zehra'nın MS hastası olduğunu öğrenirler.



Seyid'in dönüşümü Zehra'sının hastalığından sonra başlar.

Seyyid'in terbiyesi, olgunlaşması medresedeki eğitime hiç benzemez.

Bu arada
Zehra neden hasta olduğundan utanır?
Örtü ile yüzünü neden gizler?
Hasta olmak ayıp mı ki?



Zehra ne kadar utanıyorsa Seyyid te o kadar zorlanıyordu aslında. Bütün yükünü çeken biricik eşi Zehrası gittiğinde sanki eli ayağı gitmişti. Kucağında çocuğu ile kapı önlerinde ders dinleyecek, yemek yapıp çocuk yıkayacaktı.



Komşusu Ayda zihin engeline rağmen engel olamıyordu kendine. Kapıdan içeri girdiğinde yanan soğanları gördü "Yanıyor" dedi "Ciğerim yanıyor" tam da Seyyid'in, Zehra'nın içinden geçenleri tercüme etti sanki.



Zehra evde istirahat edeceği zaman yüreği el vermedi, bir şeyler yapmaya çabaladı, düştü kalktı, yetersiz kaldı kendince Zehra...
Kendine kızdı eşine söylendi, aşağılanmış Hissetti aslında. Kendi mutfağına giriyordu Seyyid. İkisi de gerilince 8 senelik evlilik hayatlarında ilk defa birbirlerine seslerini yükselttiler.



Ama olgunlaşmaları için güzel bir fırsata çevirdiler hemen bu tartışmayı da.

   Zehra Sedat:"Sen bana daha önce asla bağırmamıştın. Maşallah sesin de..."
   Seyyid Rıza: "Eğer sana bir daha sesimi yükseltirsem Allah beni affetmesin... Tabi senin de sesin..."

İlk sahnelerde metroda kitap okuyan Seyyid.  Şiir kartları satan kız ve çevresiyle ilgilenmeyen bir Seyyid vardı.

Son sahnelerde yine metroda elinde ailesi için yaptığı alışveriş paketleri, satıcı kızdan aldığı şiir kartı ve verdiği şeker ile kendini belli eden dönüşüm, fedakarlığın, minnettarlığın hikayesi...

bakırın altına dönüşme hikayesi.



"Herkes bir ömür cennetin anahtarını aradı..Bir hazine ya da bir kimya, bir iksir. Mutluluğun sırrını yanlış şeyde arıyorlar. Orada olmadığı malumdur. Bu hazineyi hayal edenler, bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar. Tüm bu mantık tek kelimeyle özetlenebilir: İster buna anahtar deyin, ister remz (şifre) . Ama hiç de öyle karmaşık değildir bu. Yüce Allah bu remzi Hz. Musa'ya bir kelimede söyledi: Buyurdu: Benim için sev, benim için buğz et. İşte bundan ötürü, tüm amellerin kabulünün remz'i "velayet"tir. Allah için sevmek. Allah kimleri seviyorsa, sen de onları seversin. Allah' tan ötürü sevmek, Allah için sevmek. Kaş ve göz; dış görünüş için değil...Hatta kendi gönlünüz için değil. Sadece Allah için! Eğer sevginin kriteri Allah olursa, kimse sizi takdir etmese de yine seversiniz. Vefasızlık görseniz de doğru olanı yapmaya devam edersiniz. Bu menzile varamayıp yarı yolda kalanlar Allah için çalışmıyorlar. Bu yolda Allah için ne kadar zorluk çekerseniz, daha çok Allah' a yakınlaşırsınız.



"Onun aşkının kimyasından,

Bu kara yüzüm altın oluverdi.

Evet; senin lutfunun mutluluğuyla,

Toprak altın olur." (Şirazi)

İnsanların arayıp durduğu bu kimya, aşktır. Gerisi çer çöptür. Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı...!

Çünkü aşk ilmi hiç bir kitapta yazmaz."

8 Eylül 2017 Cuma

Bir cümle ...


ihtiyacımız olan mükemmel biri değil kendisine ayna olacak o kişidir.
hikmet anıl

7 Eylül 2017 Perşembe

Bursa evliyaları

Üftade hz. Türbesi

Üftade hz.
Babası ütadeyi 8-10 yaşlarında ipek tüccarında çalışmaya verir fakat çalışmada gözü yoktur.
Nerede bir hoca görse ders, feyz almaya çalışır.

Hızır Dede Türbesi

Hızır dede isimli zatın ders verdiğini öğrenir ve talebesi olur.
Hızır dedenin belden aşağısı felç olduğundan her gün çekirge kaplıclaara şifa bulsun diye sırtında taşır.
Yollarda ağaçların bitkilerin zikrini izler.
Vefatından sonra kayhan camiinde müezzinlik yapmıştır.

Kayhan Camii

18 yıl da ulu camide görev yapmıştır.
Mübareğin o kadar güzel sesi varmış ki gayri müslimler bile namazdan önce dinlemeye gelirmiş.
Cami cemaati "bu çocuğun sesi kuranı çok güzel başka yere gitmesin" der maaş bağlarlar.
Üftade başta istemez ama sonra kabul eder.
İlk maaşını aldığı günün gecesinde rüyasında hocası Hızır dedeyi görür.
Hızır dede der ki "evlat sen bilmez misin bu işlerin parayla yapılmadığını, niye para aldın. makamından üfta oldun"
Buna çok üzülür, aldığı maaşı talebelere burs olarak verir ve çilehanesine çekilir.
Aylarca zikir çeker allaha yalvarır.
Ne zaman ki Emir Sultan Buhari hazretleri rüyasına girer, "Emir Sultan camisinde imamlık yap vaiz ver halkı aydınlat" der o zaman çilesinin dolduğunu anlar ve imamlığa başlar.
Celvetiye tarikatına uğrar. Celvet halvetin karşılığıdır. Halvet tek başına çekilip allahla beraber olmak. Celvet halk içinde halk ile beraber olmak.
Anadoluya balkanlara celvetiye tarikatını torunu Kutub İbrahim efendiyle talebesi Aziz Mahmut Hüdayi hz. yayar.
Aziz Mahmut Hüdai Türbesi

Aziz Mahmut Hüdayi hz zamanın Bursa kadısıdır. bir olay üzerine Üftade hz ne talebe olur .
Olay Ahmet efendinn hacca gitme olayıdır.
Bir gün Üftade hz camiye inerken Ahmet efendiyi ağlarken görür sorar "nedir derdin"
"hocam hacca gitmek isterim yıllardır birtürlü gidemedim. Bu sene büyük bir söz söyledim hanım hacca gidemezsem seni boşayacağım dedi. Şimdi önümden hacı kafilesi geçti gitti ben gidemedim hanımı da boşamak istemem ben ne yapacağım." der
Üftade hz. "benim selamımı söyle git Eskici Mehmet efendiyi bul o derdine derman olur" der

Eskici Mehmet Dede Aş Evi

Eskici Mehmet efendinin de Ulucami'nin yakınında bir dükkanı varmış.
Dükkanı perdeyle ikiye bölmüş bir tarafında iş yapıyormuş diğer tarafında ibadet.
Bir gün Ulucami imamı gelir der ki
"sen artık camide görmüyoruz bize mi camiye mi küstün" diye sorar.
Eskici Mehmet efendi
"Yarın öğle namazına yarım saat kala gel neden gelmediğimi izah edeyim" der
Ertesi gün gelir perdeyi çeker Kãbe'yi karşısında görür.
"Ben 5 vakit namazımı Kãbe'de kılıyorum ondan gelmiyorum" der, aynı anda Ahmet efendi kapıda belirir.
"Sen de bayrama 1 gün kala hazırlan gel" der.
"Ne hazırlığı"
"Sen hacca gitmek istemiyor musun,"
"Evet Üftade hz nin selamını getirdim."
"Selamını aldım kabul ettim sen bayrama 1 gün kala ihramını giy gel"
Bayrama bir gün kala Ahmet efendi hazırlanıp gelir.
Geldiğinde yum gözünü aç gözünü Kãbe'deler. Orada hacılık görevlerini beraber yaparlar zemzem hurma hediye de alır. Orada kafileye emanet eder Mehmet efendiyle buluşur geri dönerler.
Geldiğinde hanımına
"Beni tebrik et ben hacı oldum gittim geldim."
Hanımı inanmaz "6 aylık yol sen 3 günde gittim diyorsun" der kavga ederler .
Sabah kadın kadıya şikayete gider
"Bana bu yaştan sonra yalan söylüyor ben yalancı adamla yaşamak istemiyorum"
Kadı Mahmut Ahmet efendiyi çağırır hanımın böyle böyle diyor der,
Ahmet efendi "evet gittim" deyince, Kadı Mahmut şahit sorar Ahmet efendiye.
O zamanlar boşanma için 2 şahit gerekir. Ahmet efendi şahidim Eskici Mehmet efendi der.
2. şahidin kim diye  sorduğunda Bursa'dan giden kafile der.
"Benim onlarda eşyalarım da var gelince sorarsınız" da deyince kadı boşayamaz ve mahkemeyi erteler.
Kafile geldiğinde Kadı Mahmut, Ahmet efendi şehirde anlaşma yapmasın diye Ahmet efendi ve hanımını alır şehir dışında kafilenin önünden gelir.
Sorar kafileye, kafile der ki
"biz 3 gün beraberdik 4. gün kaybettik birbirimizi emanetlerin de bizde kaldı al emanetlerini"
Hanımı da kadı da şaşırır. Barışır evlerine döner Ahmet efendiler.
Ama kadının içindeki ateş sönmez Mehmet dedenin başına gider bu işin sırrı nedir bana anlatır mısın?" der.
Başta söylemez ama Kadı Mahmut ısrar edince "Sen şeytanın dünyayı dolaştığına inanıyorsun da bir allah dostunun gidip geldiğine neden inanmıyorsun" deyince Kadı Mahmut "bu sırlar alemi ben size talebe olmak isterim" Mehmet dede "biz o makama sahip değiliz sen gidip Üftade hz ne talebe olacaksın. Biz onun himmeti duasıyla gittik geldik" der.
Atına biner Üftade hz nin dergahına gider. Dergaha yaklaştığında atın ayakları çamura batar gibi taşa batar (ayak izleri Molla Fenari camii önünde hala durur)

Aziz Mahmut Hüdai hz'nin atının ayak izleri

Molla Fenari Camii

Atı bırakır yayan gider, bakar dergahın bahçesinde biri elinde çapa çalışıyor.
"Bana Üftade hz ni çağırı mısın?"
Üftade hz. nin de namı var ama kendi fakirdir çalışır.
"Buyur evlat benim" deyince
"Sen koskoca Osmanlı kadısıyla dalga mı geçiyorsun git üftade hz ni çağır" der
o zaman üftade hz.
"Ya Mahmut sen atsız bir yere gitmezdin atın bile seni getirmek istemedi de sen neden geldin" der.
O zaman Üftade hz olduğunu anlar
"Beni bağışlayın talebe olmaya geldim" der.
"Bizim kapımız yokluk kapısıdır sen bizle yapamazsın" der Üftade hz.
Israr edince
"Bizim dervişlerin Allah'tan başka bir şeyi yoktur senin malın mülkün şanın şöhretin var sen bizle yapamazsın."
Tekrar ısrar edince Üftade hz.
"Seni iki şartla kabul ederim. Birincisi malın mülkün neyin varsa fakir fukaraya bağışlayacaksın. İkincisi dergaha geldiğinde ne görev verilirse onu yapacaksın" der
Kadı Mahmut gider malını dağıtır gelir.
Dergahta ilk görevi tuvaletler temizleme olur.
Tuvaletleri temizlerken bir gün dellal bağırrı
"Bursa'ya yeni kadı geldi"
Yeni kadı gelince tören olur merasim olur. Kadı Mahmut'ta bunları bildiği için nefsi kabarır
"Senin yaptığın iş mi o makamı bırak gel burada tuvalet temizle" diye aklından geçirir.
Anında Üftade hz cevap verir.
"Ne çabuk unuttun bana verdiğin sözü de ne geçiriyorsun aklından vazgeçiyorsan çık dışarı" der.
Eliyle temizlediği tuvalet taşlarını o mübarek sakalıyla temizlemeye kalkar.
"Sakal mübarektir böyle yere sürülmez" der Üftade hz.
Üftade Tekkesi ve Camii

O görevden alır nefis terbiyesi ve kibrini yenmesi için Bursa sokaklarında sırtında ciğer satmasını söyler.
Ciğer satarken Üftade hz. talabelerini bir ilkbaharda çağırır.
"Herkes bana birer demet çiçek toplasın getirsin."
Herkes demet demet rengarenk çiçek toplar getirir ama Kadı Mahmut bir tane kuru kırık bir çiçekle gelir.
"Mahmut, sen bana bunu mu layık gördün" deyince Kadı Mahmut
"Ben daha güzellerini de buldum, ama hangi çiçeğin dibine varsam hüda hüda diye zikir ettiğini duydum zikrini bozup koparamadım. Bu zikirden kesilmiş belki sizin kerametinizle zikre başlar diye aldım getirdim" deyince Üftade hz.
"Bu geziden en karlı çıkan sensin. Bundan sonra senin ismin Mahmut Hüdayi olsun" der ve baş talebesi olarak sadece abdest suyunu ısıtma görevi verir.
Bir kış günü Mahmut Hüdayi uyuya kalır. Üftade hz. nin öksürüğüyle uyanır
"Ben hocamın verdiği görevi yerine getiremedim" diye üzülür. İbriği göğsüne bastırır, ibrik kaynamaya başlar.
Üftade hz "oğlum dök suyu dök suyu" deyince suyu döker Üftade hz. nin elleri yanar. ve der ki
"Bugün bu suyu çok ısıtmışsın"
"Aksine hocam uyuya kalmışım unuttum.
"Bu su odun ateşiyle değil aşk ateşiyle gönül ateşiyle ısınmış. Sen artık tamam oldun bir posttan iki astar olmaz sen Sivri Hisara git benim yaşım geçti ben burada kalayım" der

Sivrihisar Aziz Mahmut Hüdayi Camii

6-7 ay orada kaldıktan sonra ziyarete Üftade hz. nin yana gider.
Üftade hz. kuran okumasını ister ve dua eder
"Padişahar hizmetkarın olsun ardınca yürüsün İstanbul Üsküdar'a git" der
O sırada Sultan 1. Ahmet savaş hazırlığındadır ve bir rüya görür.
Rüysında düşmanla güreşe tutuşur güreşte sırtı yere gelir.
Sultan 1. Ahmet ve Türbesi

Kalktığında rüyasının tabirini ister herkes der ki "biz bu savaşa girmeyelim mağlubiyet var."
Birde derler Aziz Mahmut diye bir zat var ona tabir ettirelim.
Ulak tabiri götürür ve getirir. Padişah okur.
"Padişahım arzın en güçlü yeri topraktır. İnsanların da en güçlü yeri sırtlarıdır iki güç bir araya gelmiş büyük bir kuvvet oluşmuş eğer sefer hazırlığındaysanız acele edin sefere çıkın"
Padişah buna çok sevinir. Savaşa girer ve galip gelir. geldiğinde saraya gitmeden Üsküdara gelir yolda Aziz Mahmut Hüdayi hz ni görür atından iner ve atına buyur eder
"gideceğiniz yere götürelim" der
Aziz Mahmut Hüdai nin aklına hocası Üftade hz nin duası gelir ve ata biner. 10 adım gidince attan iner
"hocam niye indiniz gideceğiniz yere götürseydik." deyince
"Böyle atlar sizin gibi sultanlara yakışır bizim gibi fakirlere değil. Ben sırf hocamın duası yerine gelsin diye bindim bu ata yoksa binmezdim."
Sultan Ahmet, Aziz Mahmut Hüdai hz ne talebe olur. Sultan 1. Ahmet birgün sarayında hocasının abdest suyunu dökerken annesi de arkasında havlu tutar. Mubarek kadın içinden geçirir
"Canlı bir keramet gösterse de görsek."
Abdestini aldıktan sonra Aziz Mahmut Hüdayi hz der ki
"Ey valide sultan Cihan padişahı bizim elimize abdest suyu döküyor siz havlu tutuyorsunuz daha benden nasıl canlı keramet bekliyorsun bundan canlı keramet mi olur"

Bu Mubarağin bir de güzel duası vardır.
Bize fatiha gönderenler bizdendir. Bizden olanlar kabrimi ziyaret edenler fakirlik görmesin, denizde boğulmasın, ateşte yanmasın, imanını kurtarmadan da ölmesin, öleceğini bilsin ve bildirsin.

Bu mübareklerin isimlerini andık ruhlarına bir Fatiha okuyalım.

Selam ve dua ile.

Bir şiir ...




BİZ ?

Belki yürümek aynı yollardan nefes nefese
Aynı dilden çıkar gibi edilen dua
Yada bir tatlı, çorba, çay farketmez
Beraber tad almak bir bardak sudan
Hayallerde buluşmak, sabırla beklemek
Mutlu edince mutlu olmak mı yoksa
Bazen susarken konuşmak
Ve güzel vakit, muhabbet

Hepsi aslında

Bir bakışa değer yollar, değdi ...

Geçmiş doğum günü :)

İyiki doğdun ^^
 Gönül isterdi vaktinde olsun, ama olsundu yine bekleyen vardı :))





Biraz da tebessüm :)))










Bir şarkı ...


Bir klip ...